Bu sene bahar sempozyumu Sevilla'daydı. Pandemi sonrası dönemde uluslararası kongrelere uzunca bir süre katılamadım. Bu kadar uzun süre akademik çevrelerden uzak kaldıktan sonra uluslararası toplantıları çok özlediğimi fark ettim.
EADV, Avrupa Dermatoloji- Venereoloji akademisi, bir bahar sempozyumu ile bir ana kongre düzenliyor. Benim takip etmeyi sevdiğim kongreler EADV, Dermatological Surgery Society ve World Congress of Dermatology. Bahar sempozyumuna daha önce katılmamıştım. Muhtemelen daha da katılmam, herkesin telaş içinde gelip sunumunu yapıp kaçtığı bir kongre. Bilimsel içeriği zengin değildi. Ama uzun süre uluslararası toplantılara katılmamış olan bana iyi geldi gene de.
Ülkemizdeki bilimsel toplantılar, camiamız küçük, sık toplanıyoruz ve aynı mekanları tercih ediyoruz belki de bu nedenle artık inanılmaz keyifli geçmiyor. Meslektaşlarımla oturduğumda bir 'dosya toplama' telaşı sohbetinden çıkamıyoruz. Bu da sıkıcı. Beni tanıyanlar bilir, meraklıyım. Bilimsel toplantılarda insanların merakını, keşfini, arayışını ve hayattan tutku ile beklediklerini duymayı özlüyorum. Telaş, sıkıntı ve hayal kırıklığı zaten hepimizin cebinde bolca var. Bu kongreden ilgimi çekenleri anlatacağım o nedenle.
Öncelikle başka ülkelerden gelen asistan ve genç hekim arkadaşlarla tanışmak çok keyifliydi. Şimdiye kadar hep hocaların ve büyük isimlerin yanında geçirirdim kongreleri. O da çok keyifli. İlk defa yaşıtlarımla Sevilla'yı gezip, yiyip içip, pandeminin dağıttığı hayatlarımızı konuşmak çok keyifli geçti. İsrail'den Joanna, Macaristan'dan Johanne ve Portekiz'den Marie ile tanıştık. Sevilla akşamların çok keyifli geçtiği bir kent ve galiba her gidişimde mutlaka gideceğim mekan Picanton. Çok sevimli avlulu bir ev ve leziz yemekleri, sürekli gülümseyen bir ekibi var. Yerel şarapları da çok enfesti. Benim hayatım hep telaşlı hep yetişme- başarma koşusu ile geçti. Son dönemlerde kendi düzenimi kurdum ve bu beni biraz 'yavaşlamış' hissettiriyor. Benim gibi çalışma tutkunları için çok rahatsız bir his bu. Yaşıtlarımın hala asistan olması, uzmanlığı alsalar da sürdükleri yavaş hayat biraz telaşımı şaşkınlığa çevirtti. Hayat hepimiz için akmaya devam ediyor. Kendi hızlarımız var. Gerçi Amerika ve Kanada'da olsaydım çok kötü hissederdim, Avrupa yavaş olmaya izin veren bir yer.
Büyük konferans odası bana Hacettepe'deki M salonunu hatırlattı. Deri kanserleri ve yönetimi ile ilgili büyük konuşmaları ve hatırı sayılır kişileri o salona yazmışlar ama en boş olan salon da orasıydı. Dermato onkoloji oldukça önemli olmakla birlikte gittikçe daha az dermatologün ilgisini çeken bir alan. Dermatoskopi, saç hastalıkları ve sık görülen dermatolojik hastalıkların yönetimi gene çok rağbet gören oturumlardı. Öğrendiklerimi paylaşacağım bir youtube videosu hazırlıyorum. Bir hafta sonra izleyebileceğinizi umuyorum. Oturumlarda ülkemizde saç ekim merkezlerinin çok olması ve ucuz olması eleştirildi. Utandım. Bizim ülkeden yayınlar atıf aldığında çok sevindim. Bir oturumda Ömer Kutlu ve Ayşe Serap Karadağ'ın yaptığı bir yetişkin akne yayını çok konuşuldu. Çarpıcı bir çalışma.
Sunum yapan pek çok kişinin acelesi olduğundan bahsetmiştim. Networking açısından verimli bir kongre değildi. Hocalar kendilerine yaklaşan kişilerden koşarak kaçıyorlardı neredeyse :) En çok hoşuma giden konuşma Dr. Marianno Suppa'nın line field OCT ile ilgili sunumuydu. Çok pahalı bir makine olmasına karşın, elimizi inanılmaz güçlendiriyor olması ve basit bir algoritma ile tanıyı yüksek doğrulukla belirleyebiliyor olması çok heyecan verici. Öğrenmeyi ve kullanmayı çok isterim.
Tabi Şifa Bağımsız Tıbbi ve Dermatolojik Araştırmalar Merkezi ismi ile ilk defa bildiri sunmak da inanılmaz gurur verici bir durum. Bu dönem Dünya çok ilginç, istediklerimizi yapmamıza izin veriyor. Ama isteklerimizin inanılmaz bir gravitesi olmalı ki, uçuşan hayaller gerçeğe dönüşsün. Hayalini kurduğum huzurlu, ferah klinik ve araştırma ortamı şimdi mümkün. Ama acaba dağların arasında bir okul ve hastane de mümkün olur mu? Bunu düşünürken ayaklarım yerden birkaç santim yükseliyor ve yüreğimin içinde kelebekler uçuşuyor. Şu mesleğe bu kadar aşık olmasaydım acaba hayat hala keyifli olur muydu?
Bunun dışında İspanya çok güzel. La Casa de Papel'den sonra gitmeyi çok istemiştim. İzlediğim sayısız Domestika kursları da sanki İspanya'da bir sürü yaratıcı insan yaşıyor sanmama neden olmuştu. Bu sefer Katedral'in önünde sokakta çello çalma hayalimi gerçekleştiremedim ama çok güzel müzikler dinledim. Müzeleri beni büyüledi, Flemenko gösterileri müthiş. Sokaklar ve avlulu evler insanı büyülü hayaller dünyasına götürüyor. Bir de gülümseyen ve bize benzeyen insanların arasında olmak insana iyi hissettiriyor. Başka ülkelerde ve kimi zaman bizim ülkede de gülümseyen insanlara rastlamak ender bir durum. Ama bana çok iyi gelen, yaşamımı güzelleştiren bir şey. Yani, gene ziyarete gidilecek ve daha çok kalınacak yerlerden biri İspanya. Malaga da çok güzel bir şehri ayrıca. Mayıs, züyret için güzel olan aylardan biri.
Comments